Geçenlerde Zen filminde bahsi geçen Dogen'in nasihatlerini gözden geçiriyordum. 8 tanesinin 7 tanesini hatırladım. 8nci ne diye bakayım dedim ( "Çalışkan ol" imiş. Bunu okuyupta beni tembel sanmayın😁). Bir kaç gün önce Ten Ox (Kakuan tarafından resimlendirilmiş 10 adımda aydınlanma aşamalarının gösterildiği resimler) ile ilgili bir yazı okurken 4. ya da 5. aşama açıklamasında şundan bahsediyordu:
Hayattan, kitaplardan, psikolojiden bahsetmek, hakikati aramak
30 Nisan 2020 Perşembe
29 Nisan 2020 Çarşamba
Kaygusuz Abdal Bulmak Değil İmiş Bilmek Şiiri
Maksut cihâna gelmekten
Kişi Rabbin bilmek imiş
Rabbini bilmekten murat
Evliyâsın bulmak imiş
Anın ile olur devlet
Anı beyan kılar âyet
Hakka yalvarmaktan murat
Gerçeğe yol varmak imiş
Kişi Rabbin bilmek imiş
Rabbini bilmekten murat
Evliyâsın bulmak imiş
Anın ile olur devlet
Anı beyan kılar âyet
Hakka yalvarmaktan murat
Gerçeğe yol varmak imiş
19 Nisan 2020 Pazar
The Emerald Forest (Zümrüt Ormanı) (1985)
Film Brezilya Yağmur Ormanları'nda geçiyor. Gerçek bir hikayeden esinlenerek oluşturulduğu belirtiliyor. Çocuğu Yağmur Ormanı yerlileri tarafından kaçırılan bir adam ve çocuğun yaşadıkları filmin konusunu oluşturuyor.
Çocuk kaçırıldıktan sonra yerliler tarafından büyütülüyor. Ailesi de yıllarca onu arıyor. Sona doğru yaşananlar filmlerde görmeye alışık olduğumuz saçmalıklar, hiç mühim değil. Mesele yerlilerde yaşanılan olayların ne kadar olağan üstü olması.
Çocuğun ergenliğe ulaştığını görünce bir ritüel yapılarak onun çocukluktan erkekliğe adım atmasını sağlamaları çok değişik geliyor .Çocuk bir kıza karşı ilgisini gösterdiğinde kabile reisi (artık çocuğun yeni babası) "karşısında bir erkek görmediğini, çocuğun ölmesi gerektiğini" söylüyor. Ritüel esnasında acı içeren testi geçince çocuğa uyuşturucu bir madde veriyorlar. Çocuk da transa girerek kendini kartal olarak görüyor. Burada gördüğü hayvan tipine göre ne tür bir kişilik yapısı olduğunu anlamayı mı sağlıyor,bilemedim. Sonrasında evlenmesine izin veriyorlar
Bir gün babası ile karşılaşıyor. Çocuk (artık erkek😋) babasına çok mutsuz göründüğünü söylüyor. Baba çocuğun kendisiyle gelmesini istiyor, çocuk "ben buraya aitim" diyor. Baba "10 yıl oldu seni arıyordum" deyince çocuk " bir hayvanın izinden 10 yıl gitmek çok uzun bir süre" diyor.
Ne kadar sarsıcı bir söz aslında. Yerlilerde hayatın bu kadar karmaşık olmaması insanın neden acaba hayatımız bu kadar teknolojik ve sıkıcı diye düşünmeye itiyor. Şahsen bazı toplulukların hiç teknolojiyi geliştirme ihtiyaç duymayıp ne kadar basit ve eğlenceli yaşadığı bizlerin teknolojiyi bu kadar kullanıp karmakarışık yaşamamız bana ilginç geliyor...
Çocuk kaçırıldıktan sonra yerliler tarafından büyütülüyor. Ailesi de yıllarca onu arıyor. Sona doğru yaşananlar filmlerde görmeye alışık olduğumuz saçmalıklar, hiç mühim değil. Mesele yerlilerde yaşanılan olayların ne kadar olağan üstü olması.
Çocuğun ergenliğe ulaştığını görünce bir ritüel yapılarak onun çocukluktan erkekliğe adım atmasını sağlamaları çok değişik geliyor .Çocuk bir kıza karşı ilgisini gösterdiğinde kabile reisi (artık çocuğun yeni babası) "karşısında bir erkek görmediğini, çocuğun ölmesi gerektiğini" söylüyor. Ritüel esnasında acı içeren testi geçince çocuğa uyuşturucu bir madde veriyorlar. Çocuk da transa girerek kendini kartal olarak görüyor. Burada gördüğü hayvan tipine göre ne tür bir kişilik yapısı olduğunu anlamayı mı sağlıyor,bilemedim. Sonrasında evlenmesine izin veriyorlar
Bir gün babası ile karşılaşıyor. Çocuk (artık erkek😋) babasına çok mutsuz göründüğünü söylüyor. Baba çocuğun kendisiyle gelmesini istiyor, çocuk "ben buraya aitim" diyor. Baba "10 yıl oldu seni arıyordum" deyince çocuk " bir hayvanın izinden 10 yıl gitmek çok uzun bir süre" diyor.
Ne kadar sarsıcı bir söz aslında. Yerlilerde hayatın bu kadar karmaşık olmaması insanın neden acaba hayatımız bu kadar teknolojik ve sıkıcı diye düşünmeye itiyor. Şahsen bazı toplulukların hiç teknolojiyi geliştirme ihtiyaç duymayıp ne kadar basit ve eğlenceli yaşadığı bizlerin teknolojiyi bu kadar kullanıp karmakarışık yaşamamız bana ilginç geliyor...
18 Nisan 2020 Cumartesi
Alışkanlıkları Bırak(a)mamak Arkasındaki Neden
Bugün düşünüyordum, " alışkanlıklarımızı bırakmak isteyip te bırakamamanın ardında ne var" diye. Herhangi bir alışkanlıktan bahsediyorum, ne olduğunun bir önemi yok. Eminim bir çoğumuzun yapmak istemediği ama bırakamadığı alışkanlıkları vardır. Tabi alışkanlık deyince belki çoğunlukla sigara ve alkol algılanıyor ama bence bu çok daha şey kapsıyor. Örneğin Tv izleme alışkanlığı, sakız çiğnemek alışkanlığı, dedikodu yapma alışkanlığı vs. Tekrarlananarak zihinde iz oluşturmuş her bir davranış kalıbı bir alışkanlık.
Acaba diyorum alışkanlıkları bırakamamanın ardında onları bırakmanın bize ölümü hatırlatması olabilir mi? Belki de sadece bu değil başka nedenler de vardır. Mesela zevk almalıyım düşüncesi öylesine güçlüdür ki acıdan kaçar hep zevkin peşinde koşarız.Acıdan tabi ki kaçınmalıyız ama burada ki acıdan kastım sağlığımızı tehdit eden acı değil. Bize zor gelen, işimizi düzgün yapmak için atmamız gereken sıkıntı verici adımlardan kaçınmayarak işimizi en iyi olacak şekilde yapabilmek çok önemlidir.Yetişkinlik sıkıntıya dayanabilmek ile ölçülür aslında. Eski toplumlarda kişi çocukluktan ergenliğe geçişte bazı testler (ritüeller) yapılırmış. Bunlar acı içeren uygulamalar imiş. Kişi mesela bu acılara dayanamıyorsa yetişkinliğe ulaşmadığı farzedilir ve hatta evlenmesine bile izin verilmiyormuş. Bu ritüellerden bahsedilen bir film örneği mevcut. The Emerald Forest (Zümrüt Ormanı). İyi seyirler😊 (Kral,savaşçı,büyücü, aşık kitabında ritüeller hakkında detaylı bilgi mevcut)
Acaba diyorum alışkanlıkları bırakamamanın ardında onları bırakmanın bize ölümü hatırlatması olabilir mi? Belki de sadece bu değil başka nedenler de vardır. Mesela zevk almalıyım düşüncesi öylesine güçlüdür ki acıdan kaçar hep zevkin peşinde koşarız.Acıdan tabi ki kaçınmalıyız ama burada ki acıdan kastım sağlığımızı tehdit eden acı değil. Bize zor gelen, işimizi düzgün yapmak için atmamız gereken sıkıntı verici adımlardan kaçınmayarak işimizi en iyi olacak şekilde yapabilmek çok önemlidir.Yetişkinlik sıkıntıya dayanabilmek ile ölçülür aslında. Eski toplumlarda kişi çocukluktan ergenliğe geçişte bazı testler (ritüeller) yapılırmış. Bunlar acı içeren uygulamalar imiş. Kişi mesela bu acılara dayanamıyorsa yetişkinliğe ulaşmadığı farzedilir ve hatta evlenmesine bile izin verilmiyormuş. Bu ritüellerden bahsedilen bir film örneği mevcut. The Emerald Forest (Zümrüt Ormanı). İyi seyirler😊 (Kral,savaşçı,büyücü, aşık kitabında ritüeller hakkında detaylı bilgi mevcut)
16 Nisan 2020 Perşembe
Tembel oğlu tembel
Yürüyüş için dışarı çıktığımda sitenin otoparkından yürüyüp kaldırıma çıktım. Yerde lastik izi vardı, lastik izinlerinin yanında da cam parçacıkları. Bir kaza olduğu aşikardı. Lastik izlerine baktım, araç yokuş aşağı gelirken kaldırıma çıkmış ağaçlara sürterek devam etmiş, sonra kaldırımdan aşağı inip diğer yolla keşisen noktadan karşıya geçmiş. Ordan da kaldırımı aşarak bir ağaca çarparak durabilmiş, haliyle ağacı da devirmiş.Olay yeri her şeyi anlatıyordu. Yerde belediye otobüslerinde cama yapıştırılan "başkalarına ait kart kullanmak yasaktır" vs. şeklinde etiket duruyordu. Belediye otobüsü olduğunu belliydi. Ağacın kökü dışarı çıkmış, araç bir miktar kabuğunu soymuş ama gövde sağlamdı. Biraz toprak alıp kökün açıkta kalan kısımlarına attım, yaşasın diye. Sonra belediyeyi aramaya çalıştım ama hatta bir sorun vardı sanırım, bir türlü telefon çalmıyordu. Yolumu uzatıp muhtara gitmeye karar verdim. Muhtara durumu anlattım, birisini aradı. Bir ekip geleceğini, ağaç kurtulamıyacak durumda ise ağacı keseceklerini yoksa yerine dikeceklerini belirtti.Ben de ağacı dikmek gerektiğini eğer yaşamaz ise kesmenin daha uygun olduğunu belirttim ayrıca böyle durumlarda pek ilgilenilmediğini eğer kimse gelmezse kendi imkanlarımla ağacı dikmeye çalışacağımı söyledim. Eve geldim, bir kaç saat geçti geçmedi bir balkona çıktım. Baktım bir kamyonetle iki kişi geldi.Adam ağaç kesme testeresini çalıştırıp başladı dalları kesmeye. Gidip bir sorayım eğer keseceklerse kesmesinler dikilirse belki yaşar diye söyleyim dedim içimden ama ben gidene kadar iş çoktan biterdi. Bir iki dakka sonra baktım ağaçtan bir şey kalmamış. Balkondan görebildiğim kadarıyle bir parça ağaç gövdesi görünüyor gibiydi. Belki ağacın dallarını kesip hafifletip gövdeyi dikmişlerdir diye düşündüm. Gidip baktım.Ağaçtan eser kalmamıştı.😢
13 Nisan 2020 Pazartesi
Su Olmak
Lao Tzu says: "Those who wish to embody the Tao should embrace all things. To embrace all things means first that one holds no anger or resistance toward any idea or thing, living or dead, formed or formless. Acceptance is the very essence of the Tao. To embrace all things means also that one rids oneself of any concept of separation; male and female, self and other, life and death. Division is contrary to the nature of the Tao. Foregoing antagonism and separation, one enters in the harmonious oneness of all things."
Zen-Budizm'de insanın su gibi olabileceği söylenir. Bilindiği su her kaba girer, her ortama uyum sağlar. Direnç göstermez ( aslında gösterir atalet her şeyde var ama bu ihmal edilecek kadar diyelim). Tasavvufta buna benzer bir söz muhakkak vardır; ben rastlamadım okuduğum kitaplarda, şiirlerde. Zaten farklı kültürlerle ilgilenmek kişiyi zenginleştiriyor.Hepsinin hedefi aynı ama yollar kültüre göre şekilleniyor. Gelelim Lao Tzu'nun bu sözü ne demek istiyor?
Yaşanmamışlıklar
Hepimizin yaşamında geçmişte şunu da yapsaydım bunu da yapsaydım dediğimiz yaşanmamışlıklarımız vardır. Geçmişe geri dönüp olayları istediğimiz gibi yapabilmeyi gerçekten isterdik. Yapmış olduğumuz hataları geçmişe geri gidip düzgünü yapmak ne de güzel olurdu! Gerçi burda ilginç bir durum ortaya çıkıyor. Yaptığımızın hata olduğunu onu deneyimledikten sonra farkettik, öğrendik. Eğer sonrasında yaşanan deneyimlerden ders çıkarmasa idik geçmişe dönüpte farklı davranmak düşüncemiz de olmayacaktı. Tabi bundan başka hiç yaşamak istediğimiz ama yaşayamadığımız yaşanmamışlıklarımız da mevcut. Zaman zaman belki sürekli bunları düşünüp içimiz içimizi kemiriyor olabilir. Mesela okumak isteyipte okuyamamış birini düşünelim. Erkenden çalışma hayatına atılmış birinin öğrencileri her gördüğünde geçmişe gidip okumak istiyor, okuyamamamın verdiği üzüntüyü derinden hissediyor olabilir. Böyle geri dönüşü olmayan, geçmişte kalmış yaşanmamışıkların zihnimizi meşgul etmesini sağlayabilir miyiz? Önümüze bakamaz mıyız? Zira bunlar bize yük oluşturuyor.Bavulumuz da işe yaramayan eşyaları taşımak gibi...
11 Nisan 2020 Cumartesi
Açılır kapı
Boşluk olursa açılır kapı
Bekleriz hakikatı
Benimde artık tasavvufta ki şiirler gibi olmasa da bir Haiku şiirim var. Gün gelir bir tasavvuf şiirim de olur eğer o günleri görürsek. Belki bu iş tersten olacak önce şiir sonra aydınlanma😁
Bekleriz hakikatı
Benimde artık tasavvufta ki şiirler gibi olmasa da bir Haiku şiirim var. Gün gelir bir tasavvuf şiirim de olur eğer o günleri görürsek. Belki bu iş tersten olacak önce şiir sonra aydınlanma😁
boş ol boş ol boş ol
Boşluğun zıddı doluluk.Bizler bilgi ile, para ile, ıvır zıvır ile kendimizi öylesine dolduruyoruz ki,bu doluluk aslında bizim yaşamımızı cehenneme çeviriyor. Gereğinden fazla bilgi, eşya ile doluyuz. Gereğinden fazla çalışmakla doluyuz. Düşünmeye, yaşamımızı sorgulamaya, meditasyona, boş boş oturmaya vaktimiz kalmıyor. Vaktimiz olsa da onu da eğlenceye kaçarak dolduruyoruz. Yaşamımız çalışmak ve eğlenmek arasında her gün kendini tekrar ederek geçip gidiyor. Al bir günü vur öteki güne. Ne olduğunu anlamadan bir de bakmışız ömür bitmiş. Sadece kriz anlarında "ne oluyor" diye düşünüyoruz; bir cevap arıyoruz, bu hayatın anlamını ne olduğuna dair. Bir çoğumuz için zaten anne-babamımızdan öğendiklerimizin ötesinde bir şey araştırmıyoruz, zaten biz ne öğrendiysek o kesin doğrudur değil mi?
10 Nisan 2020 Cuma
Sıkılmak
Bizi kötü alışkanlıklara iten şeyin ne olduğunu düşündüğümde önemli bir etkenin sıkılmak olduğunu görüyorum. Sıkılmak bizlerin bundan kaçınmak için eğlenceye, işe, gezmeye, sigara-alkol vs. başvurduğumuz bir uyaran. Eğer sıkılmasa idik gerçekten iyi veya kötü alışkanlıklara sahip olur muyduk? Sıkılmak iki tarafı keskin bir bıçak gibi aslında bizi iyi şeylere de yöneltmekte. Sevmediğimiz bir işte çalıştığımız zaman. sıkıldığımız için sevdiğimiz işe yöneliyoruz. Oturmaktan sıkıldığımız da harekete yöneliyoruz.Diğer bir yandan sıkıldığımızda bir sigara tüttüyoruz, alkole başvuruyoruz, film izliyoruz. Yaptığımız davranışın türüne göre iyi veya kötü alışkanlık sahibi oluyoruz. İyi alışkanlıklar güzel de kötüleri ne yapacağız. Eğer sıkıldığımız da yaptığımız bazı eylemlerin bize kötü bir alışkanlık olarak döneceğini bilsek herhalde iyi alışkanlıklara yönelirdik, spor gibi, kitap okumak gibi. Şimdi bunun farkına vardık; filmi geri sararak yavaş yavaş kötü alışkanlıklardan sıyrılıp iyilerini bırakabilir miyiz?
9 Nisan 2020 Perşembe
Çalışkan olmak nedir?
Çalışkan olmanın bir değer olduğu, tembelliğin yadsındığı bir toplumda yaşıyoruz. Ben de bu konu üzerine biraz kafa yordum ve bir takım sonuçlara ulaştım. Çalışkanlığın neden bir değer olduğunu tarihten yola çıkarak anladığımı anlatmaya çalışacağım.
Eski zamanlar da insanlık yerleşik topluma geçtiğinde kişiler işlerini elle yapıyormuşlar. Makinalaşma olmadığı için ( günümüzde ki gibi) insan ne kadar çaba gösterirse o kadar iş ortaya çıkarmış.Dolayısıyle kişinin çalışkan olması işlerin hallolması için gerekli bir özellik imiş. Fakat o zamanlar çalışkanlık bu kadar değerli iken günümüzde aynı mı? Şartlar değişmedi mi?
Eski zamanlar da insanlık yerleşik topluma geçtiğinde kişiler işlerini elle yapıyormuşlar. Makinalaşma olmadığı için ( günümüzde ki gibi) insan ne kadar çaba gösterirse o kadar iş ortaya çıkarmış.Dolayısıyle kişinin çalışkan olması işlerin hallolması için gerekli bir özellik imiş. Fakat o zamanlar çalışkanlık bu kadar değerli iken günümüzde aynı mı? Şartlar değişmedi mi?
Kitap okumak ya da Tv izlemek
Evde kaldığımız bu günlerde Tv başında özellikle film izleyerek geçirdiğim günlerde içim de bir boşluk olduğunu hissetmeye ve o gece uyumakta zorlandığımı farkettim. İş ortamında her ne kadar ağırlıklı oturarak çalışşam da beyin yorgunluğu o gece uykuya dalmamı kolaylaştırıyor. Bunları düşünüp Tv izleyerek geçirdiğim zamanları azaltmaya başladım ve giderek geceleri daha kolay uyur oldum.
8 Nisan 2020 Çarşamba
Konuşan Halılar
Korona virüs gündemimizi yoğun bir şekilde meşgul ederken evimde ki annemlerin Sümerbank'tan 30 yıl kadar önce aldığı halının ortasında ki motifin, korona virüs şekline benzemesi beni bu yazıyı yazmaya itti.
1 yıl kadar önce Trt1 tarafından yayınlanan Anadolu Kilimleri ile ilgili bir program izlemiştim. Orada el dokuma halılar da işlenen motiflerin bir anlamı olduğundan bahsediyordu. Öyle ki atılan motifte bilerek yapılan bir hata, halıyı işleyen kızın evlenmek istediğini gösterebiliyormuş.
Makinalaşan dünyada bu tür değerlerin, kültürlerin hızlıca yok olması dehşet verici bir şekilde üzüyor insanı. Bu sistem insanı hızlı yaşamaya, hızlı davranmaya, yozlaşmaya götürüyor. İnsanı tembelleştiriyor. Böyle bir halı dokuma uzmanı olmak için belki bir üniversite bitirmek kadar ve belki daha fazla çalışmak gerekiyor. Bu tür ustalık gerektiren işler giderek yok oluyor. Onların binbir emekle yaptığı işler ile şimdi ki makinelerin otomatik işlediği halıları kıyaslamamız mümkün olamaz. Sağır dilsiz halılar üretiliyor artık. Makineleşmenin bu kadar arttığı günümüzde insan yaşam kalitesi ve ömrü hızla düşüyor, her ne kadar uzadığını iddia etselerde.Peki sorun makinelerin varlığı mı? Tabiki sorun makinelerin her alanda çok yaygın kullanılması. Her yere araba ile gitmek gibi. Kendi yaptığımız makinelerin kölesi olmamak gerek, bilinçli kullanılmaları gerek.
Trt1 'de yayınlana Aşkın Yolculuğu dizisinde Taptuk Emre bir yere yürüyerek gidiyor, eşşeğe binmiyor. Televizyonlar, hazır programlar, makineler insanı tembelleştirip uyuşturuyor. Halbuki eskiden insanlar bazı işleri biraraya gelip her birlikte yaparlarmış. İnsan sosyal bir varlık, birbiriyle teması kesmemeye ve hatta arttırmaya ihtiyacı varken günümüz dünyasında insanlar eve kapanıyor, açıyor bir dizi keyfine bakıyor!
1 yıl kadar önce Trt1 tarafından yayınlanan Anadolu Kilimleri ile ilgili bir program izlemiştim. Orada el dokuma halılar da işlenen motiflerin bir anlamı olduğundan bahsediyordu. Öyle ki atılan motifte bilerek yapılan bir hata, halıyı işleyen kızın evlenmek istediğini gösterebiliyormuş.
Makinalaşan dünyada bu tür değerlerin, kültürlerin hızlıca yok olması dehşet verici bir şekilde üzüyor insanı. Bu sistem insanı hızlı yaşamaya, hızlı davranmaya, yozlaşmaya götürüyor. İnsanı tembelleştiriyor. Böyle bir halı dokuma uzmanı olmak için belki bir üniversite bitirmek kadar ve belki daha fazla çalışmak gerekiyor. Bu tür ustalık gerektiren işler giderek yok oluyor. Onların binbir emekle yaptığı işler ile şimdi ki makinelerin otomatik işlediği halıları kıyaslamamız mümkün olamaz. Sağır dilsiz halılar üretiliyor artık. Makineleşmenin bu kadar arttığı günümüzde insan yaşam kalitesi ve ömrü hızla düşüyor, her ne kadar uzadığını iddia etselerde.Peki sorun makinelerin varlığı mı? Tabiki sorun makinelerin her alanda çok yaygın kullanılması. Her yere araba ile gitmek gibi. Kendi yaptığımız makinelerin kölesi olmamak gerek, bilinçli kullanılmaları gerek.
Trt1 'de yayınlana Aşkın Yolculuğu dizisinde Taptuk Emre bir yere yürüyerek gidiyor, eşşeğe binmiyor. Televizyonlar, hazır programlar, makineler insanı tembelleştirip uyuşturuyor. Halbuki eskiden insanlar bazı işleri biraraya gelip her birlikte yaparlarmış. İnsan sosyal bir varlık, birbiriyle teması kesmemeye ve hatta arttırmaya ihtiyacı varken günümüz dünyasında insanlar eve kapanıyor, açıyor bir dizi keyfine bakıyor!
6 Nisan 2020 Pazartesi
17 Yaşında Sigortası Olmayan Biri
Korona virüs münasebetiyle Amerika'dan geçen hafta yayınlanan bir haberde 17 yaşında sigortası olmayan geçn bir kız sağlık sistemi tarafından geri çevrildikten sonra hayatını kaybettiği bildirildi. Tüm dünyaya hükmeden, bilimi daha ziyade güç sahibi olmak ve para getirecek teknolojileri oluşturmak için kullanan, koca bir süper gücün, gücü ne kadar önemsediğinin aslında bir göstergesidir sigortası olmayan bir genci ölüme terketmesi. Zira oradaki sistem güç üzerine kurulmuş bir sistem. Gücün yoksa yani paran yoksa senin bir önemin yoktur.
2 Nisan 2020 Perşembe
Kervan düzülmeden önce, stratejik yaklaşım
Bizim insanımızın bir stratejik düşünmeme sorunu vardır. Önceden yapacağını eylemlerin neticelerini düşünmeden eyleme geçer, sonra aldığı tepkilere göre eylemi gözden geçirir( geçirmeyedebilir, gelen tepkileri kabul edip ona göre hareket etmekde pek yoktur bu topraklarda).Size günümüzden bir örnek vermek istiyorum.Korova virüs dolayısıyle il dışına çıkmak için izin alınması gerektiğini düşündüler.
Kaydol:
Yorumlar (Atom)

