31 Ocak 2020 Cuma

Reign over me (bana yaslan)

On iki Eylül ikiz kulelere saldırı da eşini ve çocuklarını kaybeden bir adamın öyküsü bu. Onunla tanışıp (ya da arkadaşı idi) ona yardım etmeye çalışan bir babanın öyküsü aynı zamanda.

Arkadaşının ısrarı ile ve onun tanıdığı bir psikoloğa giderek orda başlangıçta nasıl da direnç gösterip yaşadığı acıdan bahsetmekten kaçınır . Sonunda içini arkadaşına döker. Bence çok duygu yüklü bir film. Mendilleri hazır edin...

Film olmasına rağmen terapide yaşanan süreç bence çok gerçekçi. Terapistin sakin ve sabırlı yaklaşımı, buna karşın ailesini kaybeden kişinin içini dökmek istememesi, bunun çok acı verdiğini söylemesi, kadının (terapistin) bunu yapmazsa ilerleyemeyeceğini en azından birine açılması gerektiğini söylemesi olağanüstü...

Hayatımın Şarkısı - La famille Bélier

 Bir genç kızın şarkı söylemeyi çok sevmesi ve kendinden beklenilen aile mesleği çiftçilik yerine hayallerini peşinden gitmesinin anlatıldığı şirin bir film. Biraz komik, biraz düşündüren bir aile filmi.

İçimizdeki çocuk

Şaheserlerden bir kitap. Bu kitap başka bir kitap. Doğan Cüceloğlu'nun bence en iyi eserlerinden biridir.

Kitapta çocukken içimizde çeşitli sesler varolur. Bunun biri bizim hayat özümüzü, enerjimizi var eden çocuk, diğeri anne-babamızdan öğrendiğimiz, özellikle toplum içinde ne yapmamız, ne yapmamamız gerektiğini söyleyen, hatırlatan iç ana-baba. Bize, insan olarak yaşamamız için ikisi de lazımdır ve ikisi ancak bir denge-ahenk içinde faaliyet gösterirlerse biz mutlu-mesut bahtiyar oluruz.  içimizde bir bütün oluruz.

Eğer ana-baba sesi ağır basarsa sürekli yapması gerekenleri yapan, cansız bir ruh oluruz, eğer çocuk sesi ağır basarsa hep isteklerini yerine getirmeye çalışan başka bir denge gözetmeyen bencil bir varlık oluruz. Her ikisininde dengeli bir sekilde var olması da tadından yenmez. Yani nedir bu denge. Nerde nasıl davranacağını bilen bazen isteklerini arka plana atarak yapması gerekenleri yapan, bazen de içinden geleni yapan bu iki arada köprü kuran biri olmaktır.

Kitapta ayrıca içimizde ki çocuğun nasıl büyüklerimizin yanlış davranışları ile incitildiği, doğasının bozulabildiği de anlatılmaktadır ve incinen bu kısmın tedavi  edilebilmesi için günlük yazılar önerilir kitabın sonunda...

30 Ocak 2020 Perşembe

Şükretmek

 Neden şükretmeliyiz, ya da şükretmeli miyiz? Kendimizden daha zor durumda olanlara bakıp halimize şükrederek ne kadar şanslı ve özel olduğumuzu mu hissetmeliyiz? Peki, en alttakiler birilerini bulamaz iseler şükretmekten muaf mı olacaklar?

Anne Frank'ın ( toprağı bol olsun ) Hatıra Defteri'nde belirttiği üzere (13 yaşında bir kızın bunları düşünebilmesine çok şaşırarak...) "en alttakiler daha altta olanları bulamazlarsa sıfırı tüketmişler demektir zira durumlarını haklı çıkaracak, sıkıntısını azaltacak bir kıyaslama yapamayacaklar" der.

Kişinin derin bir sorunu, sıkıntısı varsa bu kişi neden şükretmeli, daha fazla acısı olmadığı için mi? Bu bana çok yüzeysel geliyor. Peki, var olduğumuz için mi şükretmeli? Yokluk mu var? İnsan olduğumuz için mi şükretmeliyiz? Peki, kendimiz gerçekleştirdik mi?

29 Ocak 2020 Çarşamba

Konuşa konuşa

İletişim üzerine yazılmış harika bir kitap. Ben böyle bir kitap görmedim 🤗 Metal Sendikası tarafindan yayınlanmış, kaliteli kağıda basılmış, renkli çizimlerle süslenmiş, okunası bir kitap. Üniversitelerde saman kağıdı kitaplarla çalışırken yabancı kaynaklı kitapların olduğu gibi (çok pahalı olduğu için alamazdık), icinde güzel güzel karikatürlerin olduğu ve kaliteli kağıda basılmış... Neyse cok reklamını yaptım. Askerde iken memur abilerimden almıştım.

28 Ocak 2020 Salı

Beş sevgi dili

Bu kitapta insanların sevgi dillerinden bahsediyor. Bakalım kaç tanesi aklımda kalmış.
  1. Hediye almak
  2. Dokunulmak
  3. Güzel sözler söylemek
  4. Yardım etmek
  5. Kaliteli zaman geçirmek
Hepsi doğruysa helal olsun bana. Gelelim bunlar ne demek. Kimi hediye alındığında kendinin sevildiğini, kimi kendisine dokunulduğunda, kimi kaliteli zaman geçirdiğinde, kimi de onun işlerine yardım edildiğinde... kendinin sevildiğini hissediyor. Yazar ayrıca bunların birkaçının birden bir kişide olabileceğinin altını çiziyor.
Acaba diyorum ebeveynleri tarafından çocuğun sevgi dili farkedilip ona uygun davranılmaması çocukta bir sorun oluşturuyor mu ilerde? Yada bu sevgi dilleri sadece yetişkin düzeydeki ilişkilerde mi daha önemli?

Makine Kafa

 Vapura binip karşıya geçecektim. Sağdan yayalar ortadan arabalar biniyor en soldan yine yayalar ama yayalar için soldan binmek gerekiyordu o tarafa yönlendirildiğimiz için. Vapura binip merdivenlerden yukarı çıkacakken baktım biri sol tarafa gidiyor. Arabaların yolunu keserek. Zaten başka türlüsü yok. Niye acaba diye düşünürken baktım merdivenler dolu. Normalde herkes sağdan bindiği için yığılma olmuş hâlbuki sol tarafta kimse yok. Baktım gelen arabalarda tek tük bende yönlendim sol tarafa merdivenlerde beklemeyeyim diye.

Ben bunları niye anlattım, yazdım ve anlattım😛

27 Ocak 2020 Pazartesi

Anne Frankın Hatıra Defteri

  13 yaşında bir kızın 2. dünya savaşında Nazi zulmünden kaçıp Hollanda'da bir evin çatı katında yaşadıklarının anlatıldığı bir kitap. Anne Frank'ın hatıra defterinde yazılanların derlenip kitap haline getirilmesidir. Bir gün Nazi subayları kapıyı çalar ve onların saklandıkları yerde bulurlar. Sonrasında bir aile geride kalanlar bakarken ortada bulduğu kitap saklanır ve yıllar sonra toplama kamplarından sağ kurtulan babaya teslim edilir…
 Kitapta Anne Frank'ın şu sözü beni çok etkilemişti. Der ki, bir insanla kavga etmeden (çatışma yaşamadan ) ne mal olduğunu anlayamazsın. Bu yaşta birinin bu öngörüsü beni çok şaşırtmıştı.
 Şunu da söyler Anne. İnsanlar daha kötü durumda olanların haline bakarak şükret derler o zaman el alttakiler sıfırı tüketmişlerdir zira kendilerinden daha aşağıdan biriyle kıyaslayıp mutlu olamayacaklar… Bu yaşta bu olgunluk! Bitmedi, beni ailem olduğum gibi kabul edeceğini söylüyor hep hâlbuki beni başarılı olduğum için falan sevsinler diyor. 
 
 Babası ona onlarda çatı katını paylaşan diğer bir ailenin Anne’nin yaşında olan oğlana gönlünü kaptırmamasını zira dışarda farklı insanlar olabileceğini söylemesi beni çok etkilemişti. O zamanda bu tür diyalogları olan bir ailenin olması bana bu nasıl olabilir diye düşündürmüştür. Kitabın sonunda Anne’nin toplama katında kardeşi ile öldüğünü okumak beni çok sarsmıştı. Bir çok kişi kendinden bir şeyler bulacak bu kitapta….









26 Ocak 2020 Pazar

İnsan olmanın psikolojisi

Olağanüstü, kendini gerçekleştiren ve doruk deneyimler yaşayanlar üzerine yapılan araştırmaları ve bu kişilerin ne gibi özellikler sergilendiğini söylemesi, insanın ulaşabileceği hedefin ne olacağı hakkında bilgi sahibi olma açısından iyi bir kitap.

Terapistin hastasına bir baba şefkati ile yaklaştığı taktirde onu iyileştirebileceği, üst düzey insanların (doruk deneyimler yaşadığını söylediği) normal olaylardan diğer insanlara göre çok daha fazla zevk aldığı ve sıkıntıların onları diğer insanlar kadar sarsmadığını bildirmesi dikkatimi çeken noktalar.

Yazar Maslov piramidini ortaya koyan kişi ve bir yerde onun piramidin en tepesi ulaştığı ve buraya katkı dediğini hatırlıyorum. Aldığı herşeyi başkalarına vererek katkıda bulunduğu şeklinde bir açıklama aklımda kalmış.

25 Ocak 2020 Cumartesi

Savaşçı

Bu kitap Doğan Cüceloğlu’nun belirttiği üzere Ixtlan Yolculuğu’ndan esinlenerek yazılmış bir kitap. Kitap, yazarın Arif Bey denilen genç bir öğretmenin konuşmaları üzerinde ilerleyen bir kitap. Arif Bey’in yaşamının da ki yaşadığı anlamsızlık sorununu konuşarak Arif Bey’i n baya (piştiği olgunlaştığı) bir mum olup öğrencileri ve çevresini aydınlatan biri olma hikayesidir kitap. Arif Bey kurgu mu gerçek mi onu anlamadım yalnızJ Ayrıca Ixtlan Yolculuğu kitabında ki savaşçı özelliklerinden de bahsediliyor.

Öğretmenlik ne kadar kutsal bir iş gerçekten bu yola gönül verenler için.

Kitabın referanslar bölümünde de oldukça kitap referans olarak gösteriliyor.

Kitabın arka kapağından: 





Ixtlan yolculuğu

Kitapta, Carlos Castaneda bir Yaqudi bilge bir Kızılderili ile onunla tezi için araştırma yaparken tanışan bir öğrencinin hikayesi anlatılır. Bilge Kızılderili şunları söyler:

· Savaşçı her anını hayatının son dansı gibi yaşar.

· Savaşçı her an ölüm bilinci içinde yaşar. Ölüm her an kapıdadır.

· Savaşçın yaşam öyküsü silmiş biridir. Geçmişi hakkında konuşmaz, düşünmez.

· Savaşçının ne yapacağı tahmin edilemez, ön görülemez.

· Savaşçı bir karar almak için acele etmez, düşünür, taşınır, karar verdiğinde ise asla geri dönmez.

· Dünya o kadar gizemlerle doludur ki ömrü yetmez kişinin hepsini anlamaya.

Şu kısımlarda dikkatimi çekmişti. Öğrenciye yürürken ellerinin boş olması gerektiğini, bunun dengeyi bozduğunu, taşıyacağı eşyası varsa bir sırt çantası kullanması gerektiği söyler.

Yaşamınızı yeniden keşfedin


Ahhh bir başyapıt bence bu kitap. Hayatımda çok yeri var. Bir çok kişiye kıyısından köşesinden dokunacak bir kitap.

Kitapta 12-14 kadar yaşamda çok sık rastlanılan psikolojik sorunlardan (şema diyor) bahseder ve bu sorunları aşmak için çeşitli yöntemler önerir. Terapi süreci pahalı bir süreç olduğu için bu yöntemleri çalışarak bir yere ulaşabilir kişi diye düşünüyorum eğer sorun çok derin değilse. 

Mesela kendini değersiz görmek, mükemmeliyetçilik gibi en bilenen sorunları güzelce irdelemiş.

Benim kitaptan çok etkilediğim bir kısım şudur. Kişi kendi şemasına tetikleyen kişilere aşık olma eğiliminde. Kitap bunu kişinin kimyasının çok etkilenmesi olarak adlandırıyor. Yaşanmış bir örnek veriliyor. Terapi süresince bir hasta onun kimyasını çok etkileyen bir ilişkiden kaçınması gerektiğini ( mesela kişini kendini değersiz gören biri ve karşıdaki onu değersiz kılacak bir yapı sergiliyorsa, kendini değersiz gören kişi bu kişiye çok fazla ilgili duyuyor) belirtiyor. Buna mukabil hastanın görüştüğü ve ona değer veren bir kişinin onun için daha iyi bir ilişki sağlayacağın öneriliyor. Yani o kaçırma onunla devam et diye yol gösteriliyor. Tabi sonunda kişi kendine iyi gelen ( ona değer veren) kişiyle evleniyor…Yani kıssadan hisse bu kendini değersiz gören kişiler, kendini değersiz gösterecek kişilere yöneliyor. Kendilerine değer veren ve bu şekilde kendilerini tedavi edecek ilişkilerden kaçınıyor..




24 Ocak 2020 Cuma

Sınırlar

 Hayati bir kitap, kişinin nasıl derisi dış ortamdaki mikropları içeri almıyorsa benzer şekilde fiziki ve psikolojik sınırlarını çizmesi ve kendini korumasının öneminden bahseder yazar.

 Hayır demenin insani nasıl kötülüklerden koruduğunu, istemeye istemeye bir şeyi yapmaktansa hayır diyerek kişinin hem kendini koruduğu hem karşı tarafa da zarar vermediği anlatılır. Arkadaşlarının kötü isteklerine ( zarar verici eylemler olabilir ) hayır diyebilen çocuğun nasıl kendini korumuş olduğu söyleyemeyen kişinin ise kötü yola sürüklenebileceği vurgulanır.

Kitapta şu kısım çok dikkatimi çekmişti. Yazarın yarı zamanlı çalışan sekreteri gelip ona elindeki islerin hangilerinin öncelikli olduğu sorar. Yazar hepsi, der. O zaman sekreteri, verilen işin tam zamanlı çalıştığı taktirde bitirilebilecek olduğunu bir kısmını ertelemesi gerektiğinin üzerini vurgular. Bizde bunun söylenmesi kovulma nedenidir. Sorulduğu zaman hangisi acil diye, hepsi, karşılığı alınır. Öncelik diye bir sınırlama bile olmaz genelde.

Bu kitabı bana öneren arkadaşım kitabın önemini vurgulamak için "nasıl İncil, Kur'an insanlara dağıtılıyorsa bu kitabı da öyle herkese vermek lazım " demişti.

İnsan Yaratmak

Aile terapisinin kurucusu olan Virginia Satir'den harika bir kitap. Muhakkak okumanızı şiddetle tavsiye ederim.

Kitapta iyi bir ilişkinin sadece sevmekle olmayacağı, sevmenin gerek şart ama yeter şart olmadığı vurgulanır.

Kişinin iletişim becerilerini geliştirmeden, kendi duygusal dünyasında olgunlaşmadan sağlıklı ilişkiler kuramayacağından bahseder. Ayrıca kişinin sevgi deposunun da dolu olması gerektiği belirtilir. Aklımda kalanlar bu kadar ama zaten yolu göstermesi açısından yeterli değil mi?

23 Ocak 2020 Perşembe

Kendini savunan insan

İnsan eğer, üretici bir biçimde yaşama ödevini yerine getirmede başarısızlığa uğradığı için kendi kendisini beğenmiyorsa, bunu başkalarının kendisini beğenmelerini (ya da onaylamalarını) sağlayarak dengelemek zorundadır. Beğenilmek için duyulan bu yeğin istek ancak onu ahlaksal bir sorun, suçluluk duygusunun bilinçdışıda olsa tüm kuşatıcı bir anlatımı olarak tandığımızda tam anlamıyla anlaşılabilir.

Bu yukarıda yazı zamanında kitabı bitirince bir yere not aldığım kısmı. Gelelim aklımda kalanlara. Kitabın belki bir 60-70 sayfası teorik bir dille yazıldığı için ağır gelebilir okuyucuya. Yalnız sonraki kısmında kişilik tarzlarının nasıl oluştuğuyla ilgili kolayca anlaşılır bir dil mevcut. Mesela istifçiligin nasıl bir kişilik haline geldiğinden bahseder.

Sevgi ve Yalnızlık Üzerine

Krishnamurti'den dehşetül vahşet bir kitap daha. Diyor ki büyük üstad, eğer karşınızda ki ile bir alış verişiniz yoksa, bir temasınız yoksa yine de onu sevebilir misiniz? Sevmek için çıkarınız mı olmalı?. Çıkar derken artık akla ne gelirse.

Bir kişiyi olduğu gibi sevebilir misiniz? Bir kişi size ters davrandığında yine onu sevebilir misiniz. Eric Fromm Sevme Sanatında belirtiği gibi aslında sevmek bir sanat usta olunması gereken gerektirir. Aslında Krishnamurti'de aynı şeyi söylemiş oluyor...

Tabi kitapta çok şeyden bahsediliyor. özellikle yalnızlık üzerine olanları unutuşum, artık yalnız olmadığım için:-) Tekrar okursam buraya eklerim...


22 Ocak 2020 Çarşamba

Sevme sanatı

Eric Fromm, nasıl bir konu da usta olmak için çok çalışmak gerektiğini biliyorsak sevme sanatında da usta olunabileceğini belirtiyor. Kitabı yıllar önce okuduğum için tek aklımda bu kalmış-:) Bir çok kişiye göre farklı bir yaklaşım. Zira eminim bir çok kişi sevmek bizim genetik kodlarımızla gelmiş hiç bir şey yapmamıza gerek olmayan bir yanımız olduğunu düşünüyordur değil mi? Bence onu bile düşünmemistir😂

iç özgürlük

 Bu yola girmemde beni dehşetle etkileyen ilk kitap diyebilirim. Kemeraltında bir gün akşam üzeri dolaşırken yer sergisinde görüp hemen aldığım kitap. O günlerde iç özgürlük deyince benim ilacım bu diye düşünmüş olmalıyım. Gelelim bu kitap neden bahseder. Bu toplum yapısında sıradan bir insanın (ailesinde okuyan, düşünen, sorgulayan bir ana-babasının olmadığını şartlarda yetişen birinin) dehşetül-vahşet derecesinde farklı düşünce ve yaklaşımlar bulacağı bir kitap.

En çok aklımda kalanlar şunlardır:

- Bir sorunu anlamak istediğinizde hemen bir sonuca atlamayın, adım adım iyice düşünerek ilerleyin, zira zihin hemen bir çözüm bulduğunu düşünüp durur.

- Bir aksam güneşin batışını izlediniz. Bu anı kaydedip ertesi gün tekrar yaşamak istediğinizde mekanik hale geliyor ve eski tadı alamıyorsunuz.

- Kişi ressam olmak istiyor ama ailesi mühendis olmasını istiyorsa, isteğiniz olmak için aileniz size desteği kesse bile devam edin. Yaşam şaşılacak biçimde size arka çıkacaktır.

- Yolda sırtında ağır bir yükle giden yaşlı bir teyze gördüğünüzde bu size bir şey ifade ediyor mu yoksa geçip gidiyor musunuz?

- Yolda bir taş gördüğünüzde, bu birinin arabasına zarar verir mi diyerek onu alıp kenara koyuyor musunuz?

- Birini gerçekten dinliyor musunuz yoksa o konuşurken ne cevap vereceğinizi mi düşünüyorsunuz?

Bu konularda hiç düşünmedi iseniz kitabı okuduğunuzda neler göreceksiniz neler...





Sesim Seninle Her Yerde...


Bilinç altının yaşamımızda nasıl bir yeri olduğunu öğrendiğim kitap. Milton Erickson’un çalışmalarını toparlanarak oluşturulmuş bir kitap. Milton Erickson Nlp'nin kurucularının incelediği üstatlardan biri olarak kayda değer birisi. Yani Nlp'yi bulanlar konularında yetkin insanları incelemişler ve onların çalışmalarından böyle bir teknik ortaya çıkarmışlar. İşte onlardan feyz aldığı biride Milton Amca, toprağı bol olsun. Bize bu harika kitabın olmasına vesile olmuş kişi.

21 Ocak 2020 Salı

Ey para niye yetmezsin...

 Ben kimsenin bu para bana yetiyor Allah bereket versin dediğini duymadım. Buna mukabil gördüğüm herkes zenginlere gıpta edip onların sanki sonsuz bir mutluluk deryasında yaşadığı yanılgısına sahip olduğunu düşünüyorum. Asgari ücret alan öğretmen maaşı almak, öğretmen maaşı alanın mühendis maaşı, o ise bir bakan maaşı, patron maaşı:-) Bu böyle silsile yolu ile gidiyor, ne hikmetse kimseye para yetmiyor... Kazandıkça kazanmak istiyor herkese. Elde olanlar yetmiyor nedense. Bir evi varsa bir yazlığı, yazlığı varsa bir saray, sarayı varsa daha büyük bir saray, hepsinden varsa belki bir uzay gerek. Bunun nedeni herkes bulunduğu konuma alışıyor ve dahası gerekiyor. Attan inip eşeğe binecek değil ya bu insanoğlu.

Yetişkin çocuklar

  Trafikte herkesin çocuk olduğu bir durumu hayal edelim. Önde ki aracın bozulduğunu düşünün ve araç bir türlü çalışmıyor, arkada arabalar yığılıyor. Korna çalanlar mı dersiniz, küfredenler mi içinden veya dışından. Hatta biri içinden senin yüzünden geç kalacağım (belki iş çıkışı ve bir an önce eve gitme derdinde, ne olacaksa eve erken gidince) beni engelliyorsun seni dövmek istiyorum diye geçiriyor, arabası bozulan iyice gerilmiş patlamaya hazır bomba, eli ayağı birbirine karışmış dokunsalar ağlayacak... Kitap bu betimleme ile baslar. Ama kimse çıkıp kardeş yardımcı olalım sorunu çözelim demez. Zira bu işte yetişkin tavrıdır, diğer hepsi çocuk tavrı. Sanki tümü 0-6 (benim tabirimle) arası çocuklardır.

20 Ocak 2020 Pazartesi

Öfke Dansı

Kitaptan aklımda kalan bir şey var ki buda bence çok önemli. Zira bildiğimiz bir şey değil.

Diyor ki kitap, bizim sorunlarımız hep bizim sorunlarımız değildir ( bu cümle bana ait ). Yani biz bir kaç nesil ( belki daha fazla) atalarımızın çözülmemiş psikolojik sorunlarını taşırız.

Yorum: Psikolojik sorunlar aktarım yoluyla nesilden nesile taşınabilir. Mesela bizim toplumumuz da görülen ilgi hastalığı (benim tabirim) biri onu fark edip çözene kadar binlerce yıl bile torundan toruna aktarılabilir. Ana babasından yeterince tatmin olmamış sevilmediğini hisseden çocuk , aslında çocuğun belki sevgi diline hitap edilmemiş olabilir…( 5 sevgi dili) kendini değersiz hisseder ve olası ki kendini değersiz hissettirecek biri ile çıkar, evlenir ve onların çocuğu da aynı sorunu yaşar ve böyle devam eder ta ki biri bunu çözene kadar. Burada yaşamınızı yeniden keşfedin kitabını öneririm. Kitap toplumda en çok rastlanan on beş yirmi psikolojik sorunu anlatır ( Şema diyor bu sorunlara)

19 Ocak 2020 Pazar

Erkek olmanın tehlikeleri

Bu kitabı Alsancak'ta eski bir kitapçıda bulmuştum on yıl kadar önce. Basımı yoktu zaten, kitapçılarda bulamamıştım (internette satışı var). Böyle değerli bir kitabın eski kitapçıya düşmüş olması bir nimet benim için. Zira en sevdiğim kitaplardan biridir.

Kitap 1974 yıllarda Herb Goldberg denen Amerikalı bir psikolog tarafından yazılmış. O yılların Amerikan toplumunu yansıtıyor ve benim için günümüz Türkiye’sine çok yakın. Ben öyle düşünüyorum en azından.

Bir erkek ancak bir savaş zamanı başka bir erkekle dost olur, yakınlık kurar diyor onun dışında diğer erkekler onun için bir rakiptir sürekli mücadele etmesi gereken. Erkek sürekli güçlü olmak, görünmek zorundadır. (Böyle olmak zorunda hissettiğini söyler)

Erkeklerin muhakkak başka bir erkekle dost olması gerektiğinin altını çizer ve düzenli görüşmesi gerektiğini. Bir boşanma sonrasında erkeğin dımdızlak ortada kaldığını, çok zorluk çektiğini belirtir. Erkeğin evlendikten sonra yada sevgilisi varken başka insanlardan soyutlandığından bahseder.

Yorumum: Kitabı okuduktan sonra edindiğim bilinç ile hayatımda yıllardır tanıdığım insanlarla, dost gördüklerimle daha sık görüşmek istedim, evli olanlarla da bekar olanlarla da ama değişmedi bir şey. Ortaokul, lisede ki ya da üniversitede ki gibi dostluk kavramı yok artık.. Aşılmaz duvarlar var gibi. Erkekler ancak bir kadınla yakın olma eğiliminde. Onun dışında başka bir erkek arkadaşla nadir görüşüyorlar. Bunu kitabı okuduktan sonra arkadaşlarımla da paylaştı isem de pek bir şey değişmedi.

Erkek hep güçlü gözükmelidir. Çocukken bile ağlaması yasaktır hatta büyüyünce hiç yakışık almaz. Erkek içini dökmemeli hep güçlü olmalı, ağlamamalı. Bu haliyle erkekler aslında çok daha zor durumdadır kadına göre. Kadın çok kolay başka kadınlarla iletişim kurar, derdini anlatır, sıkıntısını atar...

Bir gün bir kadına bunları söyledim. Erkeğin kadına göre çok daha zor durumda olduğunu, daha çok acı çektiğini. Kadın bunu anlayamadı ve bana öyle bir ateş püskürdü ki. Kadının acı çektiği bir toplumda erkek mutlu olabilir mi? O kadın düşündü ki erkek şiddet uyguluyor, sadece kadın acı çekiyor. Erkeğin tuzu kuru. Şiddet sanki erkeğin normal bir parçası gibi. Kadının acı algısı bir insan sadece şiddet gördüğü zaman oluşan bir şeymiş gibiydi. Sanırım bana onun için çok kızmıştı. Halbuki şiddet uygulayan erkek, iletişim kuramayıp bu yöne eğiliyorsa bu adamın hayatta kendini gerçekleştirebildiği, kendini ifade edebildiği, saygı, sevgi gördüğü düşünülebilir mi? 

14 Ocak 2020 Salı

Bir bakışla neler anlatmak neler...

  Eşimle Alsancak'a gidiyorduk otobüsle. Çocuğun biri (4-5 yaşlarında) konuştukça konuşuyor yanında da anneannesi ya da babaannesi var. Onlar indikten sonra eşime dedim ki "çocuk nasılda konuşuyor". "Bizim çocuğumuz olduğunda böyle konuşursa ben dinlemem basarım sopayı" dedim. Konuşma şu şekilde devam etti.

Mevlana Işığı gördüm korktum...

Sonsuz bir karanlığın içinden doğdum.
Işığı gördüm, korktum.
Ağladım.

7 Ocak 2020 Salı

Hararet Nârdadır Sacda değildir Şiiri

Hararet nârdadır, sacda değildir,
Keramet sendedir, tâcda değildir.
Her ne arar isen, kendinde ara,
Kudüs’te, Mekke’de, Hâc’da değildir.
  

3 Ocak 2020 Cuma

Yunus Emre Elhamdülillah Şiiri

Haktan gelen şerbeti içtik elhamdülillah
Şol kudret denizini geçtik elhamdülillah
Şol karşıki dağları meşeleri bağları
Sağlık sefalık ile geçtik elhamdülillah