Ben kimsenin bu para bana yetiyor Allah bereket versin dediğini duymadım. Buna mukabil gördüğüm herkes zenginlere gıpta edip onların sanki sonsuz bir mutluluk deryasında yaşadığı yanılgısına sahip olduğunu düşünüyorum. Asgari ücret alan öğretmen maaşı almak, öğretmen maaşı alanın mühendis maaşı, o ise bir bakan maaşı, patron maaşı:-) Bu böyle silsile yolu ile gidiyor, ne hikmetse kimseye para yetmiyor... Kazandıkça kazanmak istiyor herkese. Elde olanlar yetmiyor nedense. Bir evi varsa bir yazlığı, yazlığı varsa bir saray, sarayı varsa daha büyük bir saray, hepsinden varsa belki bir uzay gerek. Bunun nedeni herkes bulunduğu konuma alışıyor ve dahası gerekiyor. Attan inip eşeğe binecek değil ya bu insanoğlu.
Bir gün uçakla İstanbul'a gidiyorum. Yanımdaki kişiyle sohbet ettik. Kıbrıs şehitlerinde iki dükkânı, Karşıyaka'da iki evi, Çeşmede yazlığı var. Amerika'da yaşıyor. Zamanında Koç (Vehbi Koç) gel birlikte iş yapalım demiş kabul etmemiş, sonra ülkeye gelmiş, iş kurmuş, kazıklanmış, batmış dönmüş Amerika'ya. Hâlbuki bunla yola çıkanların biri şimdi multi milyarder olmuş, helikopterle işe geliyormuş. Adam bunu söylerken dibi düşüyordu. Bende içimden senin sahip olduklarına ben sahip olsam oooooo, diye geçiriyordum. O zaman bu yanılgının farkında değildim...(maymun gözünü açtı).
Bir milyon doları olan ve her gün o parasını biraz daha arttırma derdinde olan ile, bir kaç bin TL maaş alıp onu yatıp kalkıp onu arttırmaya çalışan kişi zihinsel olarak hiç farklı değil. İkisi de sürekli bu hesapları yapıyorsa onlar parayı değil para onları güdüyordur. Kişi neden kendine bir hedef koyma eğiliminde. Bu konuşmanın sonu boşluk, hiçlik üzerine doğru gider. Onu da sonra irdeleriz.
Yaşam biçimi olarak zengin ile fakir arasında ne fark var ona bakalım.
Geçenlerde evden çıkıp yan semte yürüyerek gidip geldim bir iki saat dolandım. Kafam dağıldı, içim açıldı.
Dedim ki içimden param olsa İstanbul'a giderdim, daha çok olsa uçakla Avustralya’ya, yurtdışılarına giderdim. Yani paramın derecesine göre gideceğim mesafe artardı. Özel uçağım falan olurdu istediğim zaman istediğim yere giderdim. Temelde bir yerlere gidip gezmek istiyorum. Ne kadar çok param varsa o kadar çok gezerim. Hiç yoksa ya da çok azsa çıkar mahallede üç beş gider gelir yine gezerim, mesele gezmekse. Hapiste ki adamda ortak alana çıkıp volta atarak kafayı dağıtıyor. Eee demek istediğim zenginlikle fakirlik arasında ne fark var nitelik olarak? Ama bazen nitelik olarak fark olmasa da nicelik farkı çok şey ifade ediyor insana.
Kişi aynı şeyleri yaptıkça ve bu da belli bir zaman sonra sıradan hale geliyorsa, para sahibi insan daha çok yapacak şey buluyor ama gittikçe çıta yükseliyor. Yani sürekli yenilik aramak yeni şeyler deneme ihtiyacı (!) duyuyoruz, o bakımdan zengin insanın deneyeceği şeyler sanki daha da azalıyor zamanla. Bir yandan hızlıca tükeniyor her ne kadar önünde seçenek bol gibi olsa da. Fakirlik bu açıdan daha mantıklı-:) O bakımdan yaşasın fakirlik.
O halde neden bir hayalin pesinde koşuyor insan? Kaldı ki zengin olmak istiyorum dediğimizde sınır nedir? Var mıdır öyle bir sınır?
Kızılderili bir amcanın dediği üzere "en son balık tutulduğunda, en son ağaç kesildiğinde, en son nehir kuruduğunda paranın yenemeyecek olacağını anlayacaksın beyaz adam” diyor...
Aslında dikkatlice bakıldığında kişi çabaladıkça daha çok mal-mülk için daha çok lükse, rahata alışıyor ve sürekli çıta yükseliyor. Bu daha çok bu alıştıklarını kaybetme korkusu yaratıyor olsa gerek. O bakımdan fakir insan daha özgür, eğer fakirliği sorun yapmıyorsa. Tasavvufta neden dervişlere fakir diyorlar, bunun için (daha özgür olmak için) olabilir mi, ya da daha az yük sahibi olup zirveye çıkabilmek için....
Bir gün uçakla İstanbul'a gidiyorum. Yanımdaki kişiyle sohbet ettik. Kıbrıs şehitlerinde iki dükkânı, Karşıyaka'da iki evi, Çeşmede yazlığı var. Amerika'da yaşıyor. Zamanında Koç (Vehbi Koç) gel birlikte iş yapalım demiş kabul etmemiş, sonra ülkeye gelmiş, iş kurmuş, kazıklanmış, batmış dönmüş Amerika'ya. Hâlbuki bunla yola çıkanların biri şimdi multi milyarder olmuş, helikopterle işe geliyormuş. Adam bunu söylerken dibi düşüyordu. Bende içimden senin sahip olduklarına ben sahip olsam oooooo, diye geçiriyordum. O zaman bu yanılgının farkında değildim...(maymun gözünü açtı).
Bir milyon doları olan ve her gün o parasını biraz daha arttırma derdinde olan ile, bir kaç bin TL maaş alıp onu yatıp kalkıp onu arttırmaya çalışan kişi zihinsel olarak hiç farklı değil. İkisi de sürekli bu hesapları yapıyorsa onlar parayı değil para onları güdüyordur. Kişi neden kendine bir hedef koyma eğiliminde. Bu konuşmanın sonu boşluk, hiçlik üzerine doğru gider. Onu da sonra irdeleriz.
Yaşam biçimi olarak zengin ile fakir arasında ne fark var ona bakalım.
Geçenlerde evden çıkıp yan semte yürüyerek gidip geldim bir iki saat dolandım. Kafam dağıldı, içim açıldı.
Dedim ki içimden param olsa İstanbul'a giderdim, daha çok olsa uçakla Avustralya’ya, yurtdışılarına giderdim. Yani paramın derecesine göre gideceğim mesafe artardı. Özel uçağım falan olurdu istediğim zaman istediğim yere giderdim. Temelde bir yerlere gidip gezmek istiyorum. Ne kadar çok param varsa o kadar çok gezerim. Hiç yoksa ya da çok azsa çıkar mahallede üç beş gider gelir yine gezerim, mesele gezmekse. Hapiste ki adamda ortak alana çıkıp volta atarak kafayı dağıtıyor. Eee demek istediğim zenginlikle fakirlik arasında ne fark var nitelik olarak? Ama bazen nitelik olarak fark olmasa da nicelik farkı çok şey ifade ediyor insana.
Kişi aynı şeyleri yaptıkça ve bu da belli bir zaman sonra sıradan hale geliyorsa, para sahibi insan daha çok yapacak şey buluyor ama gittikçe çıta yükseliyor. Yani sürekli yenilik aramak yeni şeyler deneme ihtiyacı (!) duyuyoruz, o bakımdan zengin insanın deneyeceği şeyler sanki daha da azalıyor zamanla. Bir yandan hızlıca tükeniyor her ne kadar önünde seçenek bol gibi olsa da. Fakirlik bu açıdan daha mantıklı-:) O bakımdan yaşasın fakirlik.
O halde neden bir hayalin pesinde koşuyor insan? Kaldı ki zengin olmak istiyorum dediğimizde sınır nedir? Var mıdır öyle bir sınır?
Kızılderili bir amcanın dediği üzere "en son balık tutulduğunda, en son ağaç kesildiğinde, en son nehir kuruduğunda paranın yenemeyecek olacağını anlayacaksın beyaz adam” diyor...
Aslında dikkatlice bakıldığında kişi çabaladıkça daha çok mal-mülk için daha çok lükse, rahata alışıyor ve sürekli çıta yükseliyor. Bu daha çok bu alıştıklarını kaybetme korkusu yaratıyor olsa gerek. O bakımdan fakir insan daha özgür, eğer fakirliği sorun yapmıyorsa. Tasavvufta neden dervişlere fakir diyorlar, bunun için (daha özgür olmak için) olabilir mi, ya da daha az yük sahibi olup zirveye çıkabilmek için....