9 Mayıs 2020 Cumartesi

Köprü (1975)


Bu 1975 yılı Türk filminde o zamanki teknoloji ve kapasite ile zamanın ruhunu yansıtmasına, komik ve mantıksız sahneler olmasına rağmen son sahnenin olağanüstü etkileyici olduğu film. Şöyle ki, geri dönüp Mühendis olarak ( ne mühendisi olduğunu bile söylemiyorlar!) Fırat nehrine köprü yaparak köylünün hayatını kolaylaştırmak, en önemlisi de Fırat'tan yuttuğu annesinin öcünü almaktır. Fakat annesini kaybettikten sonra kendini sahiplenen ailenin oğlu nehirden karşıya salla insanları geçirerek para kazanmaktadır bu yüzden köprü yapılmasını istemez.Evin kızı ile mühendiste birbirine aşıktır.Köprü olayı evde huzuru kaçırır. Mühendisin erkek kardeşi sonunda köprüye dinamik döşer ve sabahleyin onu yakalarlar görevliler. O sabah açılış yapılacaktır.Ondan önce de bir gün Mühendis ile kardeşi "bu köprü olacak","yaptırmayacağım" şeklinde kavga ederler. O sabah öğrenirler ki gün doğumunda bomba patlayacak.Mühendis arar, tarar bulamaz. Kardeşi ona "ben kazandım" der.

Kaa

Orjinal metni aşağıda İngilizce olarak var olan çok sevdiğim bu hikayeyi çevirmeye çalışacağım. Japonca bilsem daha memnun olrudum, orjinal kaynaktan çevirirdim ama bence İngilizce çeivirilerde baya iyi. Konuyu az çok bilenler anlıyordur bu metinlerden.

Hikaye şöyle:

Zen ustası Hoshin Çin'de yıllarca yaşamış.Sonra Japonya'nın Kuzeydoğu olan bir yere dönmüş.Burada öğrencileri de varmış. İyice yaşlandığı bir gün öğrencilerine Çin'de iken duyduğu bir hikayeyi anlatmış. Hikaye şöyle: Aralık ayının 25nci gününde (yılı bilinmiyor),Tokufu, çok yaşlı bir usta, öğrencilerine " Gelecek yıl hayatta olmayacağım, böylece bu yıl bana çok iyi davranmalısınız" demiş.Öğrencileri ustanın şaka yaptığını düşünmüşler fakat ustanı çok iyi kalpli ve çok sevilen biri olmasından dolayı yeni yıla girene kadar da çok iyi davranmışlar.Yeni yıl gecesi Tokufu öğrencilerine: " Bana karşı çok iyi idiniz. Yarın öğleden sonra kar yağışı bittiğinde bu dünyadan göçmüş olacağım." Öğrencileri güldüler ve ustalarının yaşlı olduğu için saçmaladığı düşündüler çünkü hava açık ve kar yağışı yoktu. Gece yarısı kar yağışı başlamış ve ertesi gün öğrencileri ustayı bulamamışlar. En son meditasyon odasına bakmışlar ve ustanın cansız bedenini bulmuşlar. Bu hikayeyi öğrencilerine anlatan Hoshin " Bir Zen ustasının öleceği zamanı tahmin etmesi pek gerekli bir durum değildir ama eğer isterse yapabilir" demiş. Öğrencilerden birisi "yapabilir mi" demiş. " Yapabilir" demiş Houshin, " Bugünden itibaren gelecek 7 gün için bakalım ne yapabilirim" diye de eklemiş. Öğrencilerinin hiç biri Houshin'e inanmamış ve hatta bu konuşmayı bile unutmuşlar ta ki usta onları bir araya toplayana dek."7 gün önce" diye başlamış konuşmaya." size sizden ayrılacağımı söylemiştim.Geleneksel olarak bir veda şiiri yazmak icapeder. Ben ne şair ne de yazma sanatçısıyım. Biriniz benim sözlerimi yazıya döksün." Öğrencileri onun şaka yaptığını düşündüseler de biri yazmaya başlamış."Hazır mısın" diye sordu Hoshin."Evet efendim" dedi yazacak olan. Hoshin başlamış söyleme: "Mükemmellikten gelip mükemmelliğe gidiyorum. Nedir bu?" Geleneksel şiirde 4.satırın kısa bir kelime olması gerektiğinden öğrenci "kısa bir satır kaldı"der. Hoshin bir aslan gibi kükreyerek "Kaa!" der ve ölür.

Hikayenin İngilizcesi:

The Zen Master Hoshin lived in China many years. Then he returned to the northeastern part of Japan, where he taught his disciples. When he was getting very old, he told them a story he had heard in China. This is the story: One year on the twenty-fifth of December, Tokufu, who was very old, said to his disciples: "I am not going to be alive next year so you fellows should treat me well this year." The pupils thought he was joking, but since he was a great-hearted teacher each of them in turn treated him to a feast on succeeding days of the departing year. On the eve of the new year, Tokufu concluded: "You have been good to me. I shall leave tomorrow afternoon when the snow has stopped." The disciples laughed, thinking he was aging and talking nonsense since the night was clear and without snow. But at midnight snow began to fall, and the next day they did not find their teacher about. They went to the meditation hall. There he had passed on. Hoshin, who related this story, told his disciples: "It is not necessary for a Zen master to predict his passing, but if he really wishes to do so, he can." "Can you?" someone asked. "Yes," answered Hoshin. "I will show you what I can do seven days from now." None of the disciples believed him, and most of them had even forgotten the conversation when Hoshin called them together. "Seven days ago," he remarked, "I said I was going to leave you. It is customary to write a farewell poem, but I am neither a poet or a calligrapher. Let one of you inscribe my last words." His followers thought he was joking, but one of them started to write. "Are you ready?" Hoshin asked. "Yes sir," replied the writer. The Hoshin dictated: I came from brilliancy And return to brilliancy. What is this? This line was written one line short of the customary four, so the disciple said: "Master, we are one line short." Hoshin, with the roar of a conquering lion, shouted "Kaa!" and was gone.

8 Mayıs 2020 Cuma

Pir Sultan Abdal Uyur İdik Uyardılar...Şiiri

Uyur idik uyardılar
Diriye saydılar bizi
Koyun olduk ses anladık
Sürüye saydılar bizi

Sürülüp kasaba gittik
Kanarada mekan tuttuk
Seri Hakk'a teslim ettik
Ölüye saydılar bizi

Halimizi hal eyledik
Yolumuzu yol eyledik
Her çiçekten bal eyledik
Arıya saydılar bizi

Pir divanına dizildik
Aşk defterine yazıldık
Bal olduk şerbet ezildik
Doluya saydılar bizi

Pir Sultan Abdal'ım şunda
Çok keramet var insanda
O cihanda bu cihanda
Ali'ye saydılar bizi

Sigarayı Bırakmak-2

Sigarayı bırakma(mama)k ile ilgili uzun bir yazım vardı.Sigarayı bırakmaya zorlayarak sigara bırakılamayağını belirtmiş kişinin belli bir olgunluk seviyesine geldiğinde kendiliğinden ya da az bir zorlama ile sigarayı bırakabileceğini söylemiştim. Yaşadığım yeni bir süreçte bu konuyu tekrar değerlendirilmeye ihtiyaç oldu.


Gerçekten İstediğinde

Bir Zen ustası nehir kenarında meditasyon yaparken yanına genç birisi gelir ve ona der ki : "Senin öğrencin olmak istiyorum"
"Neden ?" diye sorar Usta. Genç adam bir süre düşündükten sonra:
"Çünkü Tanrı’yı bulmak istiyorum" diye cevap verir.

Usta aniden ayağa fırlar ve bu genç adamı ensesinden sertçe tutarak kafasını suyun içine sokar. Genç adam ne kadar çırpınsa da suyun altında bir dakikaya yakın süre kalır. Sonra usta genç adamın kafasını sudan çıkarır.

Genç adam yutmuş olduğu suyu öksürerek çıkartır ve son anda boğulmaktan kurtulan biri olarak, nefes alabilmek için bir süre çaba gösterdikten sonra kendine gelebilir.
Usta sorar : "Başın suyun altındayken en çok neyi istedin ?"
"Hava!" diye yanıt verir genç adam.
Usta : "Peki, öyleyse git evine ve Tanrı’yı da “hava” kadar istediğin zaman bana gel" der.

6 Mayıs 2020 Çarşamba

At Bir Şefte

Bisikleti uzun zamandır kullanmadığım ve korona virüsten dolayı evde olduğumuz için havanın ısınmasıyla artık yürünmez diye düşündüğüm için "bir bakım yaptırayım, eksik olan bir kaç yeri tamir ettireyim" dedim. Hanımla gittik. Usta baktı etti, yağladı, ayar yaptı. Ben 20-30 tl fiyat çıkarır derken 10 tl fiyat biçti." şefte olsun " dedi. Halbuki öğle civarı gitmiştik. Demek öğleye kadar hiç iş yapmamış. Bu tür değerlere sahip olmak ne güzel!

3 Mayıs 2020 Pazar

Meditasyonun Önemi

Meditasyonun önemi çok önemli😁. Şahsen uzun zamandır neden meditasyon yapmalı sorusunun cevabını arıyordum, sanırım bugün buldum. Tabi meditasyon derken genel anlamda tasavufta var olan zikir çekmeyi de işin işine katıyorum. Yalnız bir farkla o da bireysel olarak yapılan zikir. Toplu yapılanların manası farklı olabilir, onu da anladığımız da yazarım.

Buda Mitolojisi, Buda Öğretisi

Buda'nın hayatına baktığımızda bize anlatılanlar benim için mitolojik öyküler gibi geliyor. Zira Buda acılardan kurtuluş olup olmadığını araştırırken yaptığı denemeler onu bir sonuca götürmediğinden en sonda Bodhi ağacının altında çözüm bulana kadar burda meditasyon yapacağım diyor. Demek ki Buda acıdan bir kurtuluş olduğu fikrine sahip ki çözümü bekliyor. Halbuki başlangıçta acıların son bulup bulmayacağını araştırmak için yola çıkmıştı. Demek ki 2500 yıl önce yaşamış birinin hayatından geriye kalanlar hakkında biraz tutarsız bilgi olması çok sorun olmasa gerek ama bunu yakalamak önemli olsa gerek.Zira bize anlatılanları olduğu gibi kabul etmek, akıl süzgecinden geçirmemek bizi bir yere ulaştırmaz cehaletten gayrı.

Buda'nın hayatından öğrendiğimiz aydınlandıktan sonra "the four noble truth" denilen 4 asıl gerçek diye çevirebileceğimiz maddelerin varlığı.
Bunlar:
  1. Acı çektiğimiz,
  2. Acıların bir nedeni olduğu,
  3. Acıdan özgür olabileceğimiz,
  4. Acıdan özgür olabileceğimiz 8 aşamalı yollar gerçeğidir.
Bu 8 aşamalı yol dediğimiz maddeler Zen (2009) filmi özetinde bahsedilmiştir. (Başka kaynaklarda farklı olarak ifade edilse de ben Dogen Zenji'nin bahsettiklerini ele alacağım.)
Tabi burada acıdan kasıt yaşamdan tatmin olmamamız, zevk almamamızdır. Yaşamdan zevk almak deyince hep aklıma çocuksuluktan yetişkinliğe kadar azalan yaşama heyacanı ve coşku aklıma geliyor. Çocukken yıldızlara bakıp kendimizi kaybettiğimiz baharın coşkusunu derinlemesine hissettiklerimiz artık yok sayılır ya da anlık düzeyde bazen bu duyguları hissediyoruz. Aydınlanmak ile kişinin geleceği aşama çocuklukta olduğu gibi coşkulu, heyecanlı ama yetişkinliğin getirdiği bilgelik ile birlikte olmasıdır.


1 Mayıs 2020 Cuma

Beni Kendinle Karıştırma

Bazı zaman dialoglarda karşı taraf sözel bir saldırı yapar ya da laf olsun diye bir yoklar sizi. Eğer onun saldırısına bir karşılık veremediğiniz de canınız sıkılır, kendinizi yenilmiş hissederseniz. Halbuki bazı cevaplar vardır, karşı saldırıyı öyle ustalıkla savuşturursun ki ne karşıyı ne kendini zor duruma sokarsın. İşte onlardan bir tanesini aşağı da okuyabilirsiniz. (Her hakkı mahfuzdur😉)

Saldırı: "Beni kendinle karıştırma"

Savuşturma: "Peki kiminle karıştırayım seni?"

Müstakil Apartman

Hanımla balkonda oturmuş sohbet ediyorduk. Etrafa bakarak "herkes bir nevi hapsihanede" dedim sokağa çıkma yasağını kasdederek. Hanım da "müstakil bir evimiz olsa böyle olmazdı" dedi. "Ne farkeder" deyince "bahçesine çıkardık" dedi. Bizim sitenin otoparkının yanında minik ve şirin bir bahçe var, pek kimse gitmez. "Burda da bahçe var" dedim . Sonra "müstakil evinin böyle manzarası olmaz" dedim bizim evin 2. kat olmasından mütevellit baya bir etrafı görebildiğimiz kasdederek. Manzara güzel yani. Sonra ilk defa kullandığım ( belki kimsenin hiç kullanmadığı) cümlemi sarfettim."bize müstakil apartman lazım"...