16 Mart 2020 Pazartesi

Kendimizden Geçmek (Aşkın Hal)

Yaşamımız da yaptığımız bir çok eylemin temelinde kendimizden geçme isteği yatar. Alkol, sigara, cinsel ilişki, yemek-içmek, gezip tozmak, film seyretmek, kitap okumak, tatil vs. eylemlerine baktığımızda bunların bir çeşit kendinden geçme içerdiği görülür.
Bu kendinden geçme isteği bence bir anlamda hakka kavuşma isteğidir. Yunus Emre aşkın bir hâl ile şiirlerini söyler. Bu duruma ulaşmış kişiler başka bir haldedir. Kimine deli denir, anlaşılmaz. Alkol ile kendinden geçmiş biri gibidirler ama görüntü de. Son derece uyanıklar aslında. Bir aşığın kendinden geçtiği gibi. Yalnız madde ile yaşanan haz geçicidir, pamuğa dökülen alkolün hızla buharlaşması gibi uçar gider. Fakat hakka ulaşmış kişilerin bu aşkınlıkları belli şartlara haiz değil gibi gözükür. Ben bunu çocukluğa benzetiyorum. Ne yapsak ne etsek zevk aldığımız, coşku duyduğumuz bir hal ama orda çocuğuz işte; büyüklerimize bağımlıyız. Aynı ruhla ama bağımsız olduğumuz bir hal, işte ben buna aydınlanmış, hakka ulaşmış kişi diyorum.
Bir diğer konu kişiler kendinden geçmeye bu kadar önem verirken tasavvuf kültüründe zikir çekmeyi garip karşılar. Nedense bu toplumda tasavvuf kültürüne karşı da bir yozlaşma vardır. Hu çekme ile çok kez dalga geçildiğini duymuşumdur. Halbuki Zen kültüründe var olan zazen meditasyonu çok normal, gizemli gelirken, tasavvuf erbabının müzik eşliğinde kafa sallayarak zikir çekmesi meditasyondan sayılmaz.
Kendinden geçme bu kadar önemsenirken tasavvuf ehlinin hakka ulaşın, kendinizi aşın demesi nedense önemsenmez, duyulmaz, işe gelmez. Sanki insanlara hiç bir şey hissetmeyecekleri, saman gibi oldukları bir hale gelecekler gibi düşünülür.
Neden bu kadar sınırlı olan kendinden geçmeye çalışırken, belli zamanlarda belli maddelere ve şartlara bağlı değil de, daha bir üst mertebede çoğu zaman aşkın durumları yaşayabilecek bir hale geçmeyelim?

Hiç yorum yok: