6 Şubat 2020 Perşembe

Hız Koşullanması

Geldik yine dehşetül vahşet bir konuya. Derin koşullanmalarımızdan birine. Eminim bu dünya vatandaşlarının % 90' ı bunun  (hızın yaşamımızdaki gereksizliğinin) farkında bile değil. Gogle amcaya gogullatıp sorsak o da cevap verseydi böyle sorulara ne kıymete binerdi değil mi?



Hız, birim zamanda alınan yoldur. Aynı zamanda ne kadar çok yol alırsan o kadar makbuldür (diyorlar, ben demiyorum!). Kazançtır, vakit nakittir misali.
Toprağı bol olsun Eric Fromm, bir kitabında batı insanının çamaşır makinesi, bulaşık makinesi icat ettiğini (hızlıca işler hallolsun bize  zaman kalsın diye), sonra kalan zamanda da canının sıkıldığını belirtir. Vallahi de öyle. Eskiden bulaşıklar da, çamaşırlar da elde yıkanır, böylece hep idman(😛) yapılmış olur, hemde vakit geçerdi. Şimdi artan zamanda kadınlar oturup kitap okuyayım demiyordur herhalde (ahh bu soruları gogullatamatık gitti, belki bir gün) gidip ya lak lak ediyorlardır, ya da kim kimle, nerde nasıl kandırmış program ve dizileri izliyorlardır.

Mühendislerin yapacağı işleri hızlıca yapacak programlar gittikçe daha hızlı is bitirir  hale geliyor. Bu programları uzman olmayanlar bile kullanabiliyor. Halbuki eskiden kişiler bu programların yaptığı işi elle yaparlardı, ne yapıldığını bilmek zorunda idi, yoksa yapamazdı. Şimdi programları kullanmayı öğrenip sonuçları yorumlasınlar yeterli. Giderek insan beyni daha tembel bir hale geliyor aslında. Akıllı telefonlar kişiyi aptallaştırıyor. Arabalar tembelleştirip uyuşturuyor. Kasları öldürüyor.

Aslında işleri ne kadar eski usul yaparsak o kadar iyi. O vakit sistem bizi dışarı atmaya çalışacak, al başına belayı. (Hanıma bulaşığı, çamaşırı elde yıka desem!) Zamanın ruhuna uyacağım dersek, akşam bir spor salonunun yolunu tuttuğunuzdan emin olmalı en azından. Yoksa bu gidişat gidişat değil 😏

Gelelim saatle çalışan bizlere. İşleri çok hızlı da yapsak çalıştığımız saat değişmiyor. Bize zaman kalmıyor. Sadece daha çok iş yapmış oluyoruz. Belki daha çok kazanmış/kazandırmış oluyoruz. Burada yine kazanç konusuna girdik. (Ey para niye yetmezsin yazısına da bakabilirsiniz). Fillandiya'da çalışma saatlerini haftada 30 saate indirdiler. Avrupa da 35 diye biliyorum. Bizde kamuda 40 özelde 45 saat. Ölme eşşeğim ölme 😃

İşin ilginç yanı, eski iş yerinden bazı abilerim vardı, emekli olmuş, her akşam olmasa bile haftada bir iki yiyip içerlerdi. Bir çoğunun yaptığı gibi en kolay eğlence. Burada bile zaman söz konusu. Spor, dans, yürüyüş yapıp vücudun doğal endorfin salgılayıp keyfini sürmek en az bir iki saat gerektirir. Ama yeyip içmek çok daha hızlı kana karışır :-). (Kişide muazzam bir kendinden geçme ihtiyacı var, buna da değineceğim, yakındır). Tabi biri sizi öldürürken diğeri yaşatır ayrı konu.
Neyse abilerime geri döneyim. Bir diğeri, "hanım evde oturmamı istemiyor zira sürekli rakı-balık-ayvalık modunda olduğum için hem erkenden ölürüm hemde para dayanmıyor" diyordu. Bu kişiler bende şunu düşündürmüştü. Patron onlara iş verdiği için bunlardan maaş alsa vallahi verirlerdi, o kadar acizdiler zira.

Konu uzadı, dedik ya baştan konu derin diye. Bu koşullanmalar öyle bir şey ki beyinde derin izler oluşturuyor. Yıllarca tekrar edile edile kazınıyor mübarek. Sonra sil silebilirsen.

Eğer insanlık belli bir seviyeye gelirse belki o zaman (100-200 yıl sonra belki, kendini yok etmeden başarabilirse) tüm mekanik işlerin makineler tarafından yapıldığı, mesela trafik polislerin makineler olduğu, ameliyatların makineler tarafından yapıldığı, evdeki yumurta bitince marketten yumurta çeken hamal makineler olduğu, toprağı işleyen ve gıda üretimi yapan makineler vs. bir seviyeye gelebilir. O zaman insanlık sadece kendini gerçekleştirmek, oyunlar oynamak, sevdiği işi yapmak, bol bol spor, seyahat, aklını hakikate takmak gibi konularla uğraşacak....

Hiç yorum yok: