İzinli olduğum bir gün işim dolasıyle dışarda gezinirken ağaçlar, kuşlar, çiçeklerin varlığından keyf alıyor, o an için orda olmanın, çoğunluğun iş yerlerinde olduğunu düşünerek, dayanılmaz hafifliğini yaşıyordum. Sonra hafta sonu gelip burda gezeyim desem bundan zevk almam diye düşündüm. Zira haftasonu olduğunda daha keyif veren şeyler yapmalıyım diye düşündüm. Hiç gezmediğim yerleri gezmek gibi.
Eğer şu an olduğun yerde mutlu değilsen başka nerde olabilirsin ki! Orda da aynı hava, aynı ağaçlar, aynı hava, kuşlar, ağaçlar ve böcekler. Yani nereye gidersek gidelim aslında aynı nitelikteki varlıkların değişik dizilimleri ile karşılaşıyoruz. Dolayısı ile yer değiştirmek aslında heyecan duymak için bir yanılgı gibi geliyor. Çocukluğum da aynı mahallede oynamaktan, aynı pis (!) nehir sularında yüzmekten sıkılmıyorduk! Demek istediğim zihnimiz yaşamımızı öyle bir sınırlıyor ki, o kadar çok gereksiz formüller ile meşgul ki. İşin garip tarafı zihnin en temel doğası varlığımızı sürdürmek ve üremek. Fakat bunlarla direk ilgili olmayan şeylerde bile zihin öyle aktif ki. Yani bir maçı kazanmaya zihin sanki ölüm kalım meselesi gibiymiş gibi yaklaşması zihnin hiç durmaksızın çalışmasını gerekli kılıyor. Eğer hakikat güneş ise düşünceler bulutlar bizlerde yer yüzü isek bulutların yok olmadan hakikatın bize ulaşması zor. O halde zihnin sakinleşmesi için onun gerekli olduğu durumlarda çalıştırılması gerekir. Maç kazanmak, sürekli para kazanmak, kar etmek vs gibi aslında hayati olmayan şeyleri olumsuzladığımızda ya da çok önemsemediğimizde zihin de sakinleşecek ve hakikatin ortaya çıkmasına yol açacaktır diye düşünüyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder